Attila İlhan Garip Hareketine(Orhan Veli ve arkadaşları) en başından itibaren karşı çıkmıştır.
Mavi dergisinde “Sosyal Realizmin Münasebetleri yahut Başlangıç” adlı yazısında Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet‘i “bomstiller” diye nitelemiştir.
Yine bu derginin yazarlarından Ahmet Oktay “Orhan Veli’nin Yeri” adlı yazısında “Orhan Veli eksik bir öncü ve eksik bir şairdi” cümlesiyle, Garip akımını ve bu akımı savunanları eleştirmiştir.
Bu düşüncelerinden ötürü Atiila İlhan ve Mavi dergisinde yazan sanatçıların görüşünü yeni bir akım olarak kabul etmeye çalışmışlarsa da Attila İlhan buna karşı çıkmış düşüncelerinin yeni bir hareket olmadığını sadece Garip şiirinin anlamsızlığını dile getirdiğini söylemiştir. Kendi düşüncelerinin 2. Yeni olarak adlandırılmasına da karşı çıkmış ve 2. Yeni hareketini de yozlukla suçlamıştır.
Attilâ İlhan, Türk şiirinin “Batılı ve Türk olabilen bir estetik bir bileşime varabilme sorunu” içinde olduğunu, ancak önce Garip sonra İkinci Yeni hareketinin şiirimizi “yozlaşmaya” götürdüğünü söyler.
İmlâ kurallarını bütünüyle reddetmiş veya kendisine has bir imlâ tarzı geliştirmiş olan Attilâ İlhan (Büyük harf kullanmaz ama özel isimleri ek almaları halinde (‘) ile ayırır), dil konusunda çok keyfidir.
Günlük dilde artık kullanılmayan çok eski kelimeleri, Fransızca veya Almanca kelimelerle beraber kullanır. Bunlar, hem yazarın dikkati çekme çabasını, orijinal olma merakını, hem de karmakarışık bir dünyada yaşadığımızı okuyucuya hissettirme gayretini gösterir. Sinema tekniğini kullanan Attilâ İlhan adeta kamerasını kalabalıklar üzerinde gezdirir, zaman zaman belirli noktalarda uzunca durur. Renkli, ıslak, ürperiş ve korku dolu bu şiirlerde bazen büyük bir ferahlık bazen da melankoli gizlidir.
1940-1950 arası Türk edebiyatında yepyeni bir kıpırdanma ve şahsiyetlerin belirmesi dönemidir. Attilâ İlhan da 1946 yılında “CHP Şiir Yarışmasında ikinciliği kazanmış ve birbirlerinden farklı üç şair, bu yarışmada ilk üç dereceyi paylaşmıştır (Cahit Sıtkı Tarancı, Atilla İlhan ve Fazıl Hüsnü Dağlarca).
Atillâ İlhan, şiir anlayışını şöyle açıklar: ” Şiirin kelimelerle değil, imgelerle yazıldığını bilen şairler için, kelime, diyalektik bir ilişkiler yumağıdır; bir kere, anlatacağı imgeyle ikincisi aynı imgeyi anlatmakla görevli öteki kelimelerle, üçüncüsü mısra içindeki özel şiir içindeki genel ses uyumuyla, dördüncüsü imgelerarası birlik ve karışıklıkların gelişme süreciyle bağlantılıdır. Çünkü (…) Kelimenin önemi, imgenin somutlaşmasında oynayacağı role göre değişir, bu rolü belirleyen ise kelimenin çağrışım yükü anlam boyutları ve imgeyle olan diyalektik bağlantısıdır”
Şiirimize ve genç şairlere yönelttiği tenkitlerde heyecanın aklı bastırdığından şikâyetçidir: ” Şiir, heyecanla aklın dengesini içerir. Heyecan, duygusal düzeydeki izlenimleri yoğunlaştırırsa, akıl bilgi düzeyindeki verileri şiire katar” der.
Şiir anlayışında, sadece şairlerin değil, “sinemadan resme, romandan toplumsal bilimlere değin, şiir dışında bir sürü disiplinin katkısı” olduğunu belirten Attilâ İlhan, “sinema tutkusunun hesaba katılmadan şiirinin değerlendirilemeyeceğini açıklar.