Türk Edebiyatında Roman

TÜRK EDEBİYATINDA ROMAN

Üç bölümden oluşan plan ve olay örgüsünün belli bir düzen içinde geliştirilip işlendiği türe roman denir.

Romanda kişilerin ve çevrenin okuyucuya tanıtıldığı, olayların başladı­ğı ilk bölüm “Giriş” bölümüdür.

            “Gelişme” bölümünde olaylar yoğunlaşır, çatışmalar gerçekleşir, kahramanlar engellerle karşılaşır. Bu bölümde okuyucunun ilgisi, dik­kati ve heyecanı doruk noktasına ulaşır.

Çatışmaların ve engellerin ortadan kalktığı, düğümün çözüldüğü, olayların sona erdiği bölüm “Sonuç” bölümüdür.

            Romanda olaylar mutlaka bir zaman dilimi içerisinde cereyan eder. Bütün romanlar insanı tek başına de­ğil, başka insanlarla ilişkisi bulunan, geçmişi ve geleceği olan bir varlık olarak ele alır­lar. Buna göre romanlarda zaman, geçmiş, içinde bulunulan an ve gelecek olmak üzere üç boyutuyla ele alınır. Yazar, bu üç boyutlu zamanı, bazen yaşanılan andan gele­ceğe doğru akıtır, bazen de hatırlamalarla geriye doğru taşır. Çünkü insan yalnızca geç­mişin, yalnızca yaşanılan anın ve yalnızca geleceğin değil, her üçünün bir birleşimidir.

            Hayattaki insanlar gibi roman kişileri de bir coğrafî bölgede, bir şehirde, bir köyde, ma­hallede vb. yerlerde yaşarlar. Olaylar böyle geniş mekânlarda cereyan edebileceği gibi, okul, hastane, ev, apartman dairesi gibi dar mekânlarda da geçebilir. Olayların geçti­ği bu mekânlar okuyucuya tasvirle tanıtılır. Çevre ile baştan geçen olaylar ve kahraman­ların mizaçları arasında türlü bağlantılar bulunur ve romancı, kişileri daima mekân ve eşya ile birlikte ele alıp değerlendirir. Bilim kurgu romanlarının çoğu hayalî bir coğrafyada, gerçek dışı mekânlarda geçer.

            Romanın esas unsurlarından biri de kişilerdir. Bu kişi­lerin en önemli özelliği toplumda rastlanabilir nitelikte olmalarıdır. Romanda olayın ce­reyan ettiği yerde, bir de o olayın meydana gelmesine sebep olanlar vardır. Bu, bir insan olabileceği gibi, kendisine insan hüviyeti verilmiş temsili varlıklar, meselâ hayvanlar, bitkiler, çeşitli cansız varlıklar, hatta kavramlar bile olabilir. Olaylar içinde yer alan bütün canlı cansız varlıklara “kişi kadrosu” adı verilir. Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” romanında “hastane koğuşu” ve “hastalık”, “Matmazel Noralya’nın Koltuğu”nda ise cansız bir nesne olan “koltuk” kişi kadrosu içinde yer alır.

            Kişiler ya dış dav­ranışları ve fizikî görünüşleriyle ya da iç yaşantıları ve psikolojik yapılarıyla tanıtılır. Kişiler, tip ve karakter şeklinde iki gruba ayrılır. Tip, bir özelliği öne çıka­rılarak abartılan, belli bir toplumsal davranışın veya fikrin sözcüsü, temsilcisi olan ro­man kişisidir. Tip ferdî ya da benzersiz değil, geneldir. Bir devrin veya grubun ortak özel­liklerini kendinde toplamıştır. Karakter, ise dış davranışlarından çok iç yaşantısıyla beliren kişidir. Bu yüzden kişinin yüzeyini değil derinliğini, psikolojik yapısını verir.

            Romancı dilin bütün imkânlarından yararlanarak bir dünya kurar. Kurduğu dünyanın inanılır, gerçek hayatta rastlanabilir nitelikte olmasına çalışır. Bunun için de uygun bir dil ve üslûp kullanmak zorundadır. Her edebî eserde olduğu gibi, ro­manda da üslûp ve anlatım son derece önemlidir.

            Romanda en çok başvurulan anlatım yollarından biri olan tasvir, sözle resim yapma ya da eşyayı görülür hâle koyma sanatıdır. Romancı olayları, çevreyi ve kişileri tasvir sanatından yararlanarak göz önünde canlandırır ve görülür hâle koyar.

            Roman kahramanlarının iç dünyalarındaki durumları yansıtmak ve yorumla­mak için başvurulan diğer bir anlatım biçimi tahlildir. Tahlile dayalı anlatımlarda olaylardan çok, kişi karakterleri ve olayların anlatımı önemlidir. Bu yüzden tahlillerle vicdanın, ru­hun, bilinçaltının bilinmez istekleri, esrarı, anlaşılmaz bölgeleri açığa vurulmak istenir. Bu anlatımda ya anlatıcı, roman kahramanının duygu, düşünce ve psikolojik durumunu inceden inceye aktarır ya da kahramanın kendisi ruhî durumunu dile getirir. Roman kah­ramanının iç dünyasını dışa vurması da içinde bulunduğu psikolojik durum doğrultusun­da ya kendi kendisiyle (monolog) veya karşısında biri varmış gibi konuşmasıyla (diya­log) gerçekleşir. Böylece romancılar iç konuşmalara yer vererek tahlile dayalı anlatım biçimlerini zenginleştirirler.

            Roman kahramanlarının, birbirleriyle karşılıklı olarak konuşmalarına “Diyalog” denir. İyi bir romanda karşılıklı konuşmalar, kah­ramanların yaşlarına, sosyal çevrelerine, eğitimlerine, mesleklerine, kültür seviyelerine uygun olur.

            Romanlarda anlatım ya 1. tekil kişili veya 3. tekil kişili anlatım tekniğiyle gerçekleşir. 1. tekil kişili anlatımda roman kahramanı, kendi başından geçen olayları anlatır. 3. tekil kişili anlatımında ise olaylar, olayların dışında üçüncü bir kişi tarafından anlatılır.

Kimi roman­lar mektup, kimi romanlar da anı biçiminde yazılırlar.

ROMANIN ORTAYA ÇIKIŞI VE TARİHİ GELİŞİMİ

            Dünya edebiyatında romanın ilk örneği 17. yüzyılda İs­panyol yazar Cervantes’in kaleme aldığı Don Kişot’tur. 


            Türk edebiyatında romanın başlangıcından önce divan edebiyatındaki mesneviler, İslamiyetten önceki dönemde destanlar bu türün işlevini görmekteydi.

            Türk edebiyatında roman türündeki ilk örnekler Tanzimat döneminde verilmeye başlamıştır (19.yy) Roman türü  önce Batı edebiyatından çevirilerle edebiyatımıza girmiştir. Daha sonra ilk yerli örnekler verilmiştir.

  • İlk çeviri roman: Yusuf Kâmil Paşa nın Fenelon dan çevirdiği Telemak 
  • İlk yerli roman: Şemsettin Sami Bey’in yazdığı Taaşşuk-ı Talât ve Fıtnat 
  • İlk edebî roman: Namık Kemal’in yazdığı İntibah 
  • İlk tarihî roman: Namık Kemal’in yazdığı Cezmi
  •  İlk köy romanı: Nabizade Nazım’ın yazdığı Karabibik
  •  Romantizmden realizme geçişin ilk örneği: Samipaşazade Sezai’nin yazdığı Sergüzeşt 
  • İlk realist roman: Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı Araba Sevdası 
  • İlk psikolojik roman denemesi ve ilk tezli roman: Nabizade Nazım’ın yazdığı Zehra romanıdır.

Türk edebiyatında roman türündeki asıl büyük gelişmeler Servet-i Fünun, Millî Edebiyat ve Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı dönemlerinde olmuştur. Servet-i Fünun yazarı Halit Ziya Uşaklıgil Batılı romantekniğine uygun olarak kaleme aldığıMai ve Siyah, Aşk-ı Memnu gibi romanlarıyla ilk roman ustamız olmuştur.


             Servet-i Fünun yazarı olan Mehmet Rauf, ilk psikolojik roman olan Eylül’ü yazmıştır. 

            Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Yakup KadriKaraosmanoğlu, Peyami Safa, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Oğuz Atay, Orhan Pamukbaşarılı romancılarımızdır.


TANZİMAT I. DÖNEM ROMAN ÖZELLİKLERİ

  • Teknik açıdan eserler kusurludur.
  • Romantizmden etkilenilmiştir.
  • Konu olarak genellikle yanlış batılılaşma işlenmiştir.
  • Yazarlar romanın akışını kesip, konu ile ilgili kendi düşüncelerini savunmuşlar ve bu şekilde okuyucuya ders vermeyi amaçlamışlardır.
  • Karakterler tek yönlü olarak seçilmiş iyiler daima iyi,kötüler daima kötüdür.
  • Eserlerin sonunda iyiler kazanır ve ödülünü alır, kötüler de kaybeder ve cezalandırılırdı.
  • İlk görüşte aşk, abartılı konular, olağan dışı rastlantılara yer verilmiştir

TANZİMAT II. DÖNEM ROMAN ÖZELLİKLERİ

  • Tanzimat ikinci dönemin sanatçıları birinci döneminkilere göre daha başarılı olmuştur.
  • Konu olarak duygusal ve acıklı şeyler işlenmiştir.
  • Realizm ve naturalizm akımları etkili olmuştur.
  • Gözleme dayalı gerçekçi betimlemeler yapılmıştır.
  • Abartılı konular seçilmemiş ve olağan üstü raslantılardan kaçınılmıştır.
  • Olayların akışını kesmemeiş ve kendi fikirlerini öne sunamamışlardır.
  • Konularda genellikle esirlik ve cariyelik işlenmiş; yer olarak ise İstanbul’un zengin kesimi seçilmiştir.

SERVETİFÜNUN ROMANININ ÖZELLİKLERİ

  • Şiirde olduğu gibi karamsar bir bakış açısıyla yazılmıştır. 
  • Eserler genellikle kötü sonla biter. Bu durum sanatçıların etkilendiği Fransız edebiyatından ve dönemin siyasal durumundan kaynaklanmaktadır.
  • Sosyal konuları işlememişler, bireysel konularda yazmışlardır.
  • Tanzimat romanında teknik kusur olarak sayılan, “olay akışını kesip okuyucuya bilgi verme, yazarın kişiliğini yansıtması ve iyi kötü ayrımı” Servetifünun romanında görülmez.
  • Bu dönem romanında hikâyede olduğu gibi realizm ve natüralizm akımları etkilidir.
  • Romanlarda mekân olarak İstanbul kullanılmış ve kahramanlar genellikle aydın kesimden seçilmiştir.
  • Bu dönem romancıları yaşadıkları çağı yansıtırken okuyucularına nasihat vermeye veya onları yönlendirmeye çalışmazlar. Tarafsız bir şekilde olay örgüsünü ve kahramanları anlatarak kararı okuyucuya bırakırlar.
  • Romanlarda Türkçenin kurallarına ve söz dizimine uymayıp yeni anlatım olanakları aramışlardır. Bunun sonucu olarak da şiirde olduğu gibi konuşma dilinden uzak ağır bir dil ortaya çıkmıştır.

MİLLİ EDEBİYAT ROMAN ÖZELLİKLERİ

  • Tanzimat ve Servetifünun n döneminde İstanbul’un dışında hemen hemen hiç çıkmayan roman  bu dönemde Anadolu’ya da açılmıştır
  • Bu dönem romancıları eserlerinde yurt sorunlarını gözleme dayalı olarak anlatmıştır
  • Yakup Kadri ile Refik Halit’in Milli Edebiyata katılması ile bu dönemin hikaye ve romanı daha da güçlenmiştir
  • Roman türünün teknik bakımdan son derece geliştiği bu dönemde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır
  • Yakup Kadri, Refik Halit, Halide Edip ve Reşat Nuri’nin öncülüğünde “ Memleket edebiyatı” çığırı açılmıştır
  • Eserlerde kahramanlık, vatan sevgisi, aşk ve Kurtuluş Savaşının zorlukları anlatılmıştır…

ROMAN TÜRLERİ


Sosyal Roman: Ekonomik bunalımlar, sınıfsal çelişkiler, rejim değişiklikleri, köyden kente göç gibi toplumsal sorunları konu edinen romanlardır: Sefiller (Victor Hugo), Sergüzeşt (Sami Paşazade Sezai), Felatun Beyle Rakım Efendi (Ahmet Mithat Efendi), Araba Sevdası (Recaizade Mahmut Ekrem) Serüven Romanları: Kahramanın başından geçen hareketli maceralı olaylan anlatan romanlardır. Merak öğesi romana hakimdir: Üç Silahşorler / Monte Kristo Kontu (Aleksandre Dumas), Haşan Mellah/ Dünyaya İkinci Geliş (Ahmet Mithat Efendi)

Tarihî Roman: Tarihî dönem, olay ve kişileri konu edinen romanlardır: Nötre Dame’ın Kamburu (Victor Hugo), Cezmi (İlk tarihî roman, Namık Kemal), Devlet Ana (Kemal Tahir), Osmancık (Tarık Buğra)

Psikolojik Roman (Tahlil Romanı): 
Roman kahra­manlarının psikolojisini tahlillerle anlatan romanlardır: La Princesse De Cleves (Madame De Le Fayetteîn yazdığı dünyanın ilk psikolojik roman örneğidir.), Eylül (Mehmet Rauf), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa)

Egzotik Roman: Başka ülkelerin doğasını ve insanlarını anlatan romanlardır: Nilgün (Refik Halit Karay), İzlanda Balıkçısı (Pier Loti)

Biyografik Roman: Topluma mal olmuş bir kişinin yaşa­mını, yaptıklarını yaşadığı döneme katkılarını anlatan romanlardır: Bir Bilim Adamının Romanı (Oğuz Atay)


Otobiyografik Roman: Yazarın kendi hayatını konu edindiği romanlardır: Tom Savvyer’in Maceraları (Mark Twain), Baba Evi/Avare Yıllar (Orhan Kemal), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa, psikolojik ve otobiyografik özellikler gösterir.), Turfanda mı Yoksa Turfa mı (Mehmet Murat)

Polisiye Roman: Polisiye olayları (genellikle cinayeti ve hırsızlıkları, dedektifleri) konu edinen romanlardır. Merak ve heyecan, polisiye romanlarda önemli unsurlardır. Morgue Sokağı Cinayeti (Edgar Ailen Poe), Sherlock Holmes (Arthur Connan Doyle), Şark Ekspresinde Cinayet (Agatha Christie), Esrar-ı Cinayât (Ahmet Mithat Efendi, İlk Türk polisiye romanı) Cingöz Recai (Server Bedii takma adıyla Peyami Safa), Mike Hammer (Mickey Spillane’in bu romanının yerli versiyonlarını Kemal Tahir kaleme almıştır.)