Divan Edebiyatı Şair ve Yazarları

MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN-İ RÛMÎ (13. yy)

♦ Horasan’ın Belh şehrinde 1207 tarihinde doğmuş, 17 Aralık 1273’te vefat etmiştir. Mevlânâ’nın ölüm gecesi, düğün gecesi, sevgiliye kavuşulan gece an­lamına gelen “Şeb-i Arus” olarak bilinir.

♦ Hayatındaki en önemli kişi Şema-i Tebrîzrdir. Şems-i Tebrîzî’nin etkisinde kalarak onu yanından ayırmayan Mevlânâ’da gerçek mistik ruhun oluşma­sı, Şems ile olan derin dostluğun sonucunda ortaya çıkmıştır.

♦  Mevlânâ’nın Şems-i Tebrîzî ile dostluğu, çevresinde­kilerin kıskançlığına neden olmuş ve bunun netice­sinde de Şems-i Tebrîzî ortadan kaybolmuştur.

♦ Mevlânâ’nın mutasavvıf kimliğini ve edebî kişiliğini kazanmasında büyük payı olan Şems-i Tebrîzî’nin ortadan kaybolması Mevlânâ’yı çok üzmüş ve et­kilemiştir. Şems’ten aldığı ruhla yazdığı şiirlerini “Divan”ında toplayan Mevlânâ, şiirlerinin bazılarında “Şems” mahlasını kullanmıştır.

♦ Mevlânâ, yalnız Anadolu tasavvuf edebiyatının de­ğil, bütün mutasavvıf şairlerin en büyüğü kabul edil­mektedir.

♦ Soy itibariyle Türk olan Mevlânâ, devrin edebiyat dilinin Farsça olması sebebiyle, eserlerini Farsça olarak yazmıştır.

♦ Eserlerinde tasavvuf düşüncesini işlemiştir.

♦ Kendisinden sonra adının ve görüşlerinin yaşama­sında oğlu Sultan Veledin etkisi olmuştur. Sabasının yolunu izleyen Sultan Veled, babasının düşünceleri üzerine Mevlevîlik tarikatını kurmuştur.

♦ Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlânâ, insanları insan olmaları bakı­mından saygıya değer bulmuştur. Hangi din, mez­hep ve ırktan olursa olsun, insanlara kucak açmış ve onlara sevgi yolunu göstermiştir. “Gana gel, gene gel, her ne İsen gene gel” çağrısı sevgi ve hoş­görüsünü ortaya koyması bakımından önemlidir. Bu hoşgörüsünden dolayı Mevlânâ, yalnız İslam dünya­sının değil, Batı’nın da ilgisini çekmiştir.

♦ Mevlânâ’nın doğumunun 800. yıldönümü olan 2007, UNESCO tarafından “Dünya Mevlânâ Yılı” ilan edilmiştir.

♦ Mevlânâ’nın eserleri şunlardır:

Mesnevî: Mevlânâ’nın eserlerinin en ünlüsü ve hacimlisi olan Mesnevî, dinî – tasavvufî ve ahlâkî yanı ağır basan didaktik bir eserdir. Mesnevî, 25700 beyitten oluşan 6 cilt­lik bir eserdir.

Divanı Kebir: Diğer eserlerine göre lirizm yönü ağır ba­san Divan’daki manzumelerinde Mevlânâ, daha çok ta­savvufî aşkı işlemiştir.

Fîh-i Mâ Fîh: Mevlânâ’nın sohbetlerinden, konuşmaların­dan meydana gelmiş bir eserdir.

Mecâlia-i Seb’a: Mevlânâ’nın 7 vaazının bir araya getiril­mesiyle oluşmuş bir eserdir.

Mektûbât: Mevlânâ’nın mensur eserleri arasında yer alan bu eser, onun Selçuklu Devleti ileri gelenlerine, dönemin devlet adamlarına, dostlarına yazdığı 145 mektubun bir araya getirilmesiyle oluşmuştur.

SULTAN VELED (13. yy)

♦ 1226 -1312 yılları arasında yaşamış mutasavvıf bir şairdir.

♦ Mevlânâ’nın oğludur.

♦ Mevlânâ’nın tasavvufla ilgili görüşlerini bir sistem ha­linde birleştirmiş ve Mevlevîlik tarikatını kurmuştur.

♦ Şairliği babası kadar güçlü olmamakla birlikte baba­sının izleyicisi olarak döneminin önde gelen mutasavvıflarındandır.

♦ Dönemin edebî geleneğine uyarak Sultan Veled de eserlerinin büyük, bir kısmını Farsça yazmış­tır. (Divan’ını ve 3 mesnevîsini Farsça yazmıştır.) Türkçe yazdığı şiirler de vardır.

♦ Sultan Veled’in bilinen 5 tane eseri vardır:

Divan

İbtidânâme (Mesnevi)

İntihânâme (Mesnevi)

Rebâbnâme (Mesnevi)

Maarif (Mensur eser)

AHMET FAKİH (13. yy)

♦ 13. yüzyıl Türk edebiyatının ilk temsilcilerinden biri­dir.

♦ Hayatı hakkında bilgiler azdır.

♦ Horasan’da doğmuş, Konya’ya gelmiş ve Mevlânâ’nın babası Bahaeddin Veled’in müridi ol­muş ve ondan ders almıştır.

♦ Ahmet Fakih’in eserleri şunlardır:

Çarhnâme: 100 beyittik bir kasidedir. Dünyanın faniliğin­den bahseden, günahlardan kaçınmayı öğütleyen halk için yazılmış dinî – ahlâkî bir eserdir.

Kltâb-ı Evsâf-ı Mesâcid-i Şerife: Mesnevi biçiminde bir eserdir. Eserde, Ahmet Fakih’in hacdan dönerken gördüğü Şam, Kudüs, Mekke, Medine ile oradaki kutsal yerler tanıtılmaktadır.

ŞEYYAT HAMZA (13. yy)

♦ 13. yüzyılda Anadolu Selçukluları döneminde yaşa­mış, yazdığı dinî – tasavvufî şiirleriyle Ahmet Fakih’i izlemiştir.

♦ Anadolu’da Yunus Emre’den önce Türkçe şiirler ya­zan bir şairdir. Onun bazı şiirleri, Yunus Emre’nin ortaya çıkmasını sağlayan edebî ortamın hazırlan­masında katkısının olduğunu göstermektedir.

♦ Hece ve aruz ölçüsüyle yazdığı şiirleri vardır.

♦ Eserleri şunlardır:

Yusuf u Züleyha: Şairin en ünlü eseridir. Mesnevi biçi­miyle yazılmış olan eser, Kur’an’daki Yusuf kıssasına dayanmaktadır. Aruz ölçüsüyle yazılmış ve 1529 beyittir.

HOCA DEHHANİ (13. yy)

♦ 13. yüzyılda din dışı eserler veren ve Divan şiirinin ilk temsilcisi (kurucusu) sayılan şâir, Horasanlı bir Türk’tür. Horasan’dan gelip Konya’ya yerleşmiştir.

♦ Dinî – tasavvufî, ahlâkî konulara değinmeyip aşk, şarap ve tabiattan söz etmiştir.

♦ III. Alâeddin Keykubad zamanında Anadolu’da bulunmuş ve onun adına 20 bin beyitlik Farsça Selçuklu Şehnamesi yazmıştır.

♦ Şairin bir kaside ve altı gazel toplam yedi manzume­si vardır.

♦ Şairin eserleri şunlardır:

Selçuklu Şehnamesi: (20 bin beyitlik mesnevi)

GÜLŞEHRÎ (14. yy)

♦ 14. yüzyıl Türk edebiyatının önde gelen mutasavvıf şairlerindendir.

♦ Kırşehir’in Gülşehir kasabasında doğduğu için ken­disine Gülşehrî denmiştir.

♦ Asıl adı Ahmet’tir. Kırşehir’de kurduğu tekkede Mevlevi tarikatını tanıtıp yaymaya başlamıştır.

♦ Nazım tekniğine hakim, dili ve aruz veznini (ölçüsü­nü) iyi kullanan yüksek derecede bir sanatkârdır.

♦ Eserleri dil ve ifade bakımından üstündür. Türkçeyi bir sanat dili haline getirmeye çalışmıştır.

♦ Gülşehrî’nin eserleri şunlardır:

Mantıku’t-Tayr: Ünlü iranlı mutasavvıf şair Feridüddin Attâr’ın aynı adlı eserinin çevirisi olan eser, 1317 yılın­da yazılmıştır. Eser, çeviri olmakla birlikte Gülşehrî, bazı değişiklikler ve eklemeler de yapmıştır. Mantıku’t-Tayr, tasavvufî alegorik bir mesnevi olup, tamamı sekiz bin be­yitten fazladır.

Felekname: Dinî konulu Farsça yazılmış bir mesnevidir.

Aruz Risalesi: Farsça yazılmış bir eserdir.

ÂŞIK PAŞA (14. yy)

♦ 14. yüzyıl Türk edebiyatının mutasavvıf şairlerinden­dir.

♦ Kaynaklardan öğrenildiğine göre Âşık Paşa, Kırşehir’de doğmuş, Osman Gazi ve Orhan Gazi zamanlarında yaşamıştır.

♦ Türkçeye şuurla ve gönülden bağlı olan Âşık Paşa, eserlerini sade bir dille yazmış ve Türkçenin Anadolu’da bir edebiyat dili olarak yerleşmesinde önemli bir hizmet görmüştür. Arapça ve Farsçaya karşı Türkçeyi savunmuştur.

♦ Aruz ve hece ölçüsüyle yazılmış şiirleri, Yunus Emre’nin şiirlerine benzemekle birlikte, Âşık Paşa’nın şiirleri lirizm bakımından daha fakirdir.

♦ Mevlânâ ve Yunus Emre’nin etkisinde kalmıştır.

♦ Âşık Paşa’nın eserleri şunlardır:

Garipname: Dinî – tasavvufî bir mesnevidir. Şair, bu ese­rinde Türkçeye önem verilmesi gerektiğini belirtmiş ve eserini bilinçli olarak Türkçe yazmıştır. Eser, bilgilendirici, öğretici yanıyla önemli olduğu kadar, yazıldığı dönemin dil özelliklerini taşıması bakımından da önemlidir.

Fakrname (Mesnevi)

Vasf-ı HaI-i Herkesî (Mesnevi)

AHMEDÎ (14. yy)

♦ Asıl adı Taceddin İbrahim olan şair, Kütahyalıdır.

♦ Beylikler döneminin önemli şairlerindendir, ilk öğre­nimini Anadolu’da yaptıktan sonra Mısır’a giderek orada öğrenim görmüş, Mısır dönüşü ise Germiyan Beyi Süleyman Şah’a intisap etmiştir. Ahmedî eser­lerinin çoğunu Süleyman Şah’a (Emir Süleyman) sunmuştur.

♦ 14. yüzyılın en çok eser veren, Divan edebiyatının kurulmasında büyük rolü olan bir şairdir.

♦ Divan şiirinin özellikle mesnevi alanında kurucu şairlerindendir.

♦ Şiirlerinde din dışı konuları işlemiştir. Tasavvufu çok

♦  İyi bildiği halde eserlerinde çok az kullanmıştır.

♦ Şiirlerinde aşk, şarap ve tabiat güzelliklerini işlemiştir.

♦ Onun döneminde şiirimiz, İran etkisinden kurtulmuş,  şekil ve konu yönünden zenginleşmiştir.

♦ Fazla sayıda ve hacimde eserler veren Ahmedî, büyük bir şair olmamakla beraber, devrinin üstadı Türkçeyi iyi kullanan, nazım tekniğine hakim kudretli bir sanatkârdır.

♦ Ahmedî’nin eserleri şunlardır:

Divan: Kasideler, gazeller, terkib-i bent ve terci-i bentler­den oluşan hacimli bir divandır.

İskendername: Eser, Genceli Nizâmî’nin aynı adlı eseri­nin çevirisi olan bir mesnevidir. Ancak Ahmedî, Nizâmî’nin eserine yeni motifler eklemiş, bazı olayları çıkarıp ekle­meler yaparak adeta yeniden yazmıştır. Sekiz bin beyitten fazla olan mesnevide, Makedonyalı Büyük iskender’in ha­yatı, savaşları anlatılmıştır.

Cemşîd ü Hurşîd: Ahmedî bu mesneviyi iranlı Selman-ı Sâvecî’nin aynı adlı mesnevisinden Türkçeye çevirmek üzere çalışmaya başlamıştır. Ancak daha sonra yaptığı ek­lemelerle yeni bir eser ortaya çıkarmayı başarmıştır. Çün­kü, Ahmedî’nin mesnevisi Selmân-ı Sâvecî’ninkinden 2300 beyit daha fazladır. Beş bin beyitten oluşan bu mesnevide, Çin fağfurunun (hükümdarı) oğlu Cemşîd ile Rum kayseri­nin kızı Hurşîd arasındaki aşk anlatılmıştır.

Tervihü’l-Ervah: Ahmedî’nin tıpla ilgili mesnevisidir.

Esrarname: Bu mesnevi, İranlı şair Feridüddin Attâr’dan yapılmış bir çeviridir.

Mirkatü’l-Edeb: Eser, Arapça – Farsça manzum bir söz­lüktür.

KADI BURHANETTİN (14. yy)

♦ 14. yüzyılda (1344 – 1399) Anadolu’da yaşamış, ka­dılık, vezirlik, hükümdarlık yapmış alim ve şair bir devlet adamıdır.

♦ Kayseri kadısının oğlu olan Kadı Burhanettin, çok genç yaşta babasının ölümü üzerine, önce Kayseri’ye kadı tayin edilmiş, daha sonralara 1381’de Sivas’ta sultanlığını ilan etmiştir. Sürekli savaş ve mücadele ile geçen yaşamı, Akkoyunlularla yapılan savaşta yenik düşerek sona ermiştir.

♦ Bütün bu mücadeleler içinde şiir ve sanatla da uğ­raşmış, divan oluşturacak kadar şiir yazmıştır.

♦ Gazeller, tuyuğlar ve rubailerden oluşan bir “Divan”ı vardır, özellikle gazel ve tuyuğlarıyla tanınmıştır.

♦ Eserlerinde aşk ve kahramanlık temalarının yanında tasavvufa da yer vermiştir.

♦ Kadı Burhanettin’in eserleri şunlardır:

Divan: Gazel, rubai ve tuyuğlardan oluşmuştur.

NESÎMÎ (14. yy)

♦ 14. yüzyılda Azeri sahasında yetişmiş, çağının en coşkun ve lirik tasavvuf şairidir.

♦ Hurufilik tarikatının önemli bir temsilcisidir. Hurufilik inancını şiirleri aracılığıyla yaymaya çalışmış ve et­kili olmuştur.

♦ Edebiyatta daha çok Bektâşî şairleri etkilemiş olan Hurufilik, tasavvuftan yararlanılarak ortaya konmuş bir inançtır. Kurucusu, Fazlullah-ı Hurûfî’dir. Varlığı, yaratılışı harflerle izah etmeye izah etmeye çalışan bir inançtır.

♦ Düşüncelerini korkusuzca yaymaya çalışan Nesîmî, inanışlarını ifadedeki cesur ve taşkın tutumu dolayı­sıyla 1404 yılında derisi yüzülerek öldürülmüştür.

♦ Divan şiirinin klasik nazım şekilleriyle şiirler yazma­sının yanı sıra, tuyuğlanyla da ün kazanmış bir şa­irimizdir.

♦ Nesîmî’nin eserleri şunlardır:

Türkçe Divan

Farsça Divan

KUL MES’UD (14. yy)

♦ 14. yüzyılda mensur eser veren sanatçılardan biridir.

♦ “Kelile ve Dimne” çevirisi ile ünlüdür. Aslı Sanskritçe öğretici hayvan hikâyelerinden ibaret olan “Kelile ve Dimne”yi Kul Mes’ud Farsçadan çevi­rerek Aydınoğullan’ndan Umur Bey’e sunmuştur.

ŞEYHÎ (15. yy)

♦ 15. yüzyılın en önemli, en büyük şairlerindendir.

♦ Adı Yusuf Sinaneddin, doğum yeri Kütahya’dır.

♦ Şeyhî, öğrenimini memleketinde tamamladıktan sonra, bilgisini ilerletmek için İran’a gitmiş, orada tıp, tasavvuf, edebiyat alanlarında bilgisini geliştirmiş, daha çok göz hekimliğinde derinleşmiştir.

♦ Iran dönüşü, Ankara’da Hacı Bayram-ı Velî’ye intisap etmiş ve Şeyhî mahlasını da bu yüzden almıştır.

♦ 1415’te Çelebi Mehmet’in gözlerinden rahatsızlan­ması üzerine Ankara’ya getirilen Şeyhî, padişahın gözünü tedavi etmiş, karşılığında kendisine birçok hediyeyle birlikte “Dokuzlar” köyü tımar olarak veril­miştir.

♦ Iran edebiyatından Hâfız, Sâdî, Nizâmî gibi şair­lerden etkilenmiş, Türk edebiyatında ise Ahmet Paşa’dan Fuzûlî’ye kadar birçok şairi etkilemiştir.

♦ Şeyhî’nin eserleri şunlardır:

Divan

Hüarev ü Şirin: Şeyhî’nin bu ünlü mesnevisi, Gence-li Nizâmî’nin aynı adlı eserinin tercümesidir. Mesnevide, Hüsrev ile Şirin arasındaki aşk hikâyesi anlatılmaktadır.

Harname: Şeyhî’nin en çok tanınan ve beğenilen mesne­visidir. 126 beyitlik mesnevi bir hiciv eseri olarak ün kazan­mıştır. Şeyhî, Çelebi Mehmet’in gözünü tedavi ettiği için padişah kendisine Tokuzlu köyünü tımar olarak vermiştir. Şeyhî, köye giderken tımarın (köyün) eski sahipleri tara­fından dövülmüştür. Şeyhî de bu olay üzerine ünlü Harnâme mesnevisini yazmış ve Çelebi Mehmet’e sunmuştur. Türk edebiyatında fabl türüne İlk örnek olan Harnâme adlı mesnevide şair, öküzlerin rahatına ve boynuzuna im­renen zavallı bir eşeğin sonunda kulaklarını kaybetmesini tasvir etmiştir.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (15. yy)

♦ Yıldırım Bayezid döneminde yaşadığı bilinen Süleyman Çelebi hakkında kaynaklarda çok az bilgi bulunmaktadır.

♦ İyi bir eğitim almış, bilgin bir şairdir.

♦ 15. yüzyıl mesnevileri söz konusu olduğunda akla ilk gelen Süleyman Çelebi ve ünlü mesnevisi “Vesiletü’n-Necât (Mevlid)”tır

♦ Süleyman çelebi edebiyatımızda bir mevlid çığırı açılmasına neden olmuştur.

♦ Süleyman Çelebi’nin eserleri:

Vesiletü’n-Necât (Mevlid): 1409 yılında mesnevi nazım şekliyle yazılan bu eser, yedi yüz beyitten fazladır ve aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Mevlid altı bölüm üzerine kurulmuş­tur: Münâcaat (Allah’a yakarış), velâdet (doğuş), riaalet (Hz. Muhammed’e peygamberlik verilmesi), miraç (Hz. Peygamberin göğe yükselmesi), rıhlet (Hz. Peygamberin ölümü) ve dua bölümleridir.

ALİ ŞİR NEVÂÎ (15. yy)

♦ 1441 – 1501 yılları arasında yaşamış olan Ali Şir Nevâî, Çağatay edebiyatının en büyük şairidir. Yalnız Çağatay edebiyatının değil, aynı zamanda bütün Türk edebiyatının da en büyük şairlerindendir.

♦ Şair, iyi bir öğrenim görmüş, dönemin hükümdarı Hüseyin Baykara ile birlikte büyümüş, okumuş ve ona vezirlik yapmıştır.

♦ Şairliğinin yanı sıra aynı zamanda güçlü bir bilim ve devlet adamıdır.

♦ Çağatay Türkçesini güçlü bir edebiyat dili haline ge­tirmiştir. Bu nedenle Çağataycaya “Nevâî Dlli”de denmiştir.

♦ Türkçeye önem veren şair, Arapça ve Farsça eser veren Türk sanatçılarını kınamıştır. O, aydınların Farsça yazmayı yeğledikleri bir dönemde Türkçenin Farsçadan geri kalmadığını hatta üstün olduğunu kanıtlamak için Muhakemetü’l-Lügateyn adlı ese­rini yazmıştır.

♦ Ali Şir Nevâî, hamse (beş mesneviden oluşan eser) sahibi ilk Türk şairidir.

♦ Türk edebiyatında ilk tezkire olan “Mecalisü’n-Nefâis”i Ali Şir Nevâî yazmıştır.

♦ Ali Şir Nevâî, başarılı gazeller, mesneviler ve tuyuğları yanında tarih, inceleme, tezkire (biyografi), ve dil alanlarında da bilimsel eserler vermiştir.

♦ Ali Şir Nevâî’nin eserleri şunlardır:

Türkçe Divan: (4 Türkçe divan. Türkçe divanlarının adları şunlardır: Garâibü’s-Sıgâr, Nevâdirü’ş-Şebâb, Bedâyi’ül-Vasat, Fevâyidü’l-Kiber)

Farsça Divan: (1 Farsça divan)

Hamse: Türk edebiyatında ilk hamse sahibi sanatçıdır. Hamse, 5 mesneviden oluşan eserdir. Şairin hamsesi şu mesnevilerden oluşmaktadır:

Hayretü’l-Ebrâr, Ferhâd ü Şirin

Leylâ vü Mecnûn, Sedd-i İskender!

Seb’a-i Seyyâre

Mecâlisü’n-Nefâis: Türk edebiyatında ilk şuara tezkiresi olması bakımından önemlidir.

Muhakemetü’l-Lügateyn: Farsça ile Türkçenin dil özel­likleri bakımından karşılaştırılarak Türkçenin Farsçadan üstün olduğunun savunulduğu ünlü eserdir. Şairin ana dili konusundaki duyarlılığını göstermesi ve kanıtlaması bakı­mından önemlidir.

Mizanü’l-Evzân: Şairin şiirle ilgili teorik bilgiler içeren eseridir. Nazım şekilleri ve aruz ölçüsü üzerinde durmuş, aruzu sistemleştirmeye çalışmıştır.

Mahbubü’l-Kulûb: Sanatçının sosyal konulara değindiği, ahlâk kitabı niteliğindeki eseridir.

Lisânü’t-Tayr: Ali Şir Nevâî’nin, İranlı şair Feridüddin Attar’ın Mantıku’t-Tayr adlı eserine yazdığı naziredir.

Nesâyimü’l-Mahabbe: Molla Câmî’nin, velîlerin, ermişle­rin hikâyelerini anlattığı Nefâhatü’l-Üns adlı eserinin Çağatayca çevirisidir.

Ayrıca şairi “Münşeat”ı da vardır. Ali Şir Nevâî’nin dö­nemi ve kendisi hakkında bazı bilgilere yer veren mektup olması bakımından önemlidir. (Münşeat: mektup)

SİNAN PAŞA (15. yy)

♦ 1440 – 1486 yılları arasında yaşayan Sinan Paşa, İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’in oğludur.

♦ Devrin önde gelen bilginlerinden ders görmüş, kadı­lık, müderrislik ve sadrazamlık yapmıştır.

♦ 15. yüzyılda Divan nesri iki tarzda gelişmiştir. Sade halk Türkçesiyle yazılan eserlerin yanında (Sade nesir), süslü, seçili, sanatlı eserlerin (Süslü nesir) meydana getirildiği de görülmektedir. İşte bu yeni nesir çığrını (süslü nesir) açan Sinan Paşa’dır.

♦ Sinan Paşa’ın eserleri şunlardır:

Tazarruname: Divan nesrinde süslü nesrin en güzel ör­neklerinden biridir. Sinan Paşa’nın en meşhur ve değerli eseri olan bu eser, manzum parçalar da içeren felsefî, ta­savvufî bir mensur eserdir.

Maarifname: Bir nasihat kitabıdır.

Tezkiretü’l-Evllyâ: (Erenlerin Tezkiresi) Evliyaların hayat­larını, menkıbelerini anlatan bir eserdir.

AHMET PAŞA (15. yy)

♦ 15. yüzyılın Anadolu sahasında Şeyhî’den sonraki en güçlü şairidir.

♦ Fatih döneminin en büyük şairi olan Ahmet Paşa, daha hayattayken “sultanu’ş-şuara (şairler sulta­nı) ünvanını kazanmıştır.

♦ İyi bir tahsil görmüş olan Ahmet Paşa, müderrislik, kadılık yapmış, Fatih’in tahta çıkmasıyla birlikte de kazaskerlik ve vezirlik rütbelerine erişmiştir.

♦ Şairliği, ilmî zekası ve sohbetleriyle Fatih’in takdirine mazhar olarak onun hocası ve sohbet arkadaşı olmuştur. Ancak daha sonra bir hatalı hareketi yüzünden Fatih’in gazabına uğramış ve hapse atılmıştır, Padişahın (Fatih’in) öfkesini giderecek kadar güzel  olan “Karam Kasidesini yazması üzerine affedilerek Bursa’ya gönderilmiştir.

♦ Ahmet Paşa, Türk edebiyatında nazire yazma geleneğinin önde gelen temsilcilerindendir.  (Şeyhî’ye ve

Ali Şir Nevâî’ye nazireler yazmıştır.)

♦ Özellikle kaside, gazel ve murabbalarıyla başarı göstermiştir.

♦ Tasavvufî şiirler yazmamış, beşerî aşkı ifade etmiştir.

♦ Kendinden sonraki şairleri etkilemiştir. Kendinden sonraki şairlerin çoğu onun kaside ve gazellerine nazireler yazmışlardır.

♦ Şairin bir başka yönü de tarih düşürmeyi (ebced hesabı) de bir sanat hâline getirmiştir.

♦ Ahmet Paşa’nın eserleri:

Divan: Şairin tek eseridir.

MERCİMEK AHMET (15. yy)

♦ 15. yüzyıl sade nesrinin başlıca temsilcisidir.

♦ II. Murat döneminde, daha önceki tercümeyi be­ğenmeyen padişahın arzusuyla Mercimek Ahmet, Kabusnâme’yi Farsçadan açık bir dille tercüme et­miştir.

♦ Mercimek Ahmet’in eserleri:

Kabusnâme: (öğütler Kitabı) Divan edebiyatında sade nesrin en önemli eseridir. Aslı 11. yüzyılda Keykavus ta­rafından yazılmış olan Kabusnâme’nin değişik tarihlerde Türkçeye yapılan çevirilerinden biri de Mercimek Ahmet’in Kabusnâme çevirisidir.

NECÂTÎ (15. yy)

♦ 15. yüzyılın üçüncü büyük şairidir.

♦ Gençliğinde Kastamonu’da yaşayan ve hattatlıkla geçinen Necâtî’nin şiirdeki şöhreti İstanbul’a ulaşın­ca, Fatih Sultan Mehmet onu İstanbul’a aldırtmış ve divan kâtipliğine tayin etmiştir.

♦ Sade ve doğal bir dille yazan şair, şiirlerinde Türkçe deyimleri ve atasözlerini bolca kullanmıştır. Bu yüz­yılda başlayan mahallileşme akımı Necâtî ile ken­dini kabul ettirmiştir.

♦ Yapmacıksız şiir yazan şair, özellikle gazel türünde çok güzel şiirler yazmıştır.

♦ Necâtî, kendi döneminde ve daha sonraki yüzyıllar­da beğenilmiş ve şiirlerine nazireler yazılmıştır.

♦ Necâtî’nin eserleri şunlardır:

Divan: Şairin tek eseri divanıdır.

FUZÛLÎ (16. yy)

♦ Asıl adı Mehmet’tir. Hile, Kerbela ve Bağdat çevre­sinde yaşamıştır.

♦ “Fuzûlî” mahlasını başkalarına benzememek, tek kalmak için seçmiştir. Farsça Divan’ının ön sözün­de, beğendiği her mahlası başkalarının da almış olduğunu görerek, kimsenin beğenmeyeceği, halk dilinde “arsız, gereksiz, lüzumsuz” anlamlarına ge­len “Fuzûlî”yi mahlas olarak aldığını söyler. Fuzûlî kelimesinin bir diğer anlamı da “fazI” kelimesinin çoğulu olan “fuzûl” kelimesiyle ilgili olup “fâzıl, âlim, faziletlidir.

♦ Şairin devrinin bütün ilimlerini öğrendiği, dinî ve ede­bî ilimlerden başka matematik, tıp gibi ilimleri de öğ­renmiştir. Şair, “ilimsiz şiir, temelsiz duvar gibi olur” görüşünü ileri sürmüştür.

♦Fuzûlî, Divan edebiyatının en lirik, en heyecanlı, duygularını en güzel şekilde dile getiren şairidir.

♦ Aşk ve ıstırap şairi olarak tanınan Fuzûlî’nin aşk an­layışı tamamıyla platoniktir. Şairin şiirlerinde beşerî aşkla tasavvufî aşk iç içedir.

♦ Fuzûlî şiirlerini Azeri Türkçesiyle yazmıştır. Arapça ve Farsça şiirler de yazmıştır. Türkçe, Arapça ve Farsça dîvanı olan tek şairdir.

♦ Şair daha çok gazel şairi olarak anılmıştır.

♦ Fuzûlî’nin eserleri şunlardır:

Türkçe Divan: Fuzûlî’nin en tanınmış eseridir. Türkçe ya­zılmış şiirlerden oluşur.

Farsça Divan: Farsça yazılmış şiirlerden oluşur. Türkçe divanından daha hacimlidir.

Arapça Divan: Arapça şiirleri olduğu bilinmektedir. Ama bu divanı henüz ele geçmemiştir.

Leyla ve Mecnun: Türk edebiyatının en önemli mesne­vilerinden biridir. Bir aşk hikâyesi olan bu mesnevi 3096 beyitten oluşmaktadır. Fuzûlî, bu eseri yazmadan önce, iran ve Türk edebiyatında Leyla ve Mecnun hikayeleri de­ğişik şairler tarafından yazılmıştır. Fuzûlî, bu mesnevide Mecnun’un Leyla’ya karşı duyduğu beşerî aşkı, ulvî ve ilahi bir aşka yükseltmiştir.

Beng ü Bade: Fuzûlî’nin bu eseri, Şah İsmail Bağdat’ı fethedince Şah İsmail’e sunduğu Türkçe bir mesnevidir. Mesnevinin konusu “esrar (beng)” ile “şarap (bâde)” ara­sındaki konuşma ve tartışmalardan oluşan alegorik (sem­bolik) bir münazaradır. Beng (esrar) ile bâdenin (şarap) karşılıklı söz savaşı, sonunda bâdenin (şarap) zaferiyle biter. 444 beyitlik bu mesnevide beng (esrar) II. Bayezid’i, bâde de (şarap) Şah İsmail’i temsil etmektedir.

Hadîkatü’s-Süeda: Fuzûlî’nin tanınmış eserlerinden biri olan bu eser, Kerbela olayını anlatır.

Şikâyetnâme: Fuzûlî’nin Nişancı Celâlzâde Mustafa Çe­lebiye yazdığı ünlü bir mektuptur. Şair, kendisine bağlanan maaşı ödemekte zorluk çıkaran vakıf memurlarını bu mektupta şikayet etmiştir. Vakıf idaresindeki yolsuzluğu dile getiren mektup, mizahın ve hicvin çok güzel ve çok kudretli bir örneğidir.

Sakinâme (Heft Cam): Bu eser Farsça yazılmış kısa bir mesnevidir.

Rlnd ü Zâhid: Münazara tarzında Farsça küçük bir men­sur eserdir.

Sıhhat ü Maraz: Tıp alanında yazılmış Farsça mensur bir eserdir.

Enîeü’l-Kalb: 134 beyitlik bir kasidedir.

Su Kasidesi: Hz. Peygamberi öven kaside nazım şekliyle yazılmış ünlü bir naattır.

Muamma Risalesi: Fuzûlî’nin manzum bilmece yazma­daki ustalığını gösteren kısa Farsça bir eserdir.

Matlau’l-İtikad: Şairin Arapça yazdığı mensur bir eseridir.

Hadis-i Erbain Tercümesi: Molla Cami’den çevirdiği manzum 40 hadis tercümesidir.

Mektuplar: Fuzûlî’nin edebî eser kabul edilebilecek Türk­çe 5 mektubu vardır. (Münşeat)

Sohbetü’l-Esmar: Mesnevi olan bu eserin Fuzûlî’ye ait olduğu tartışmalıdır.

BÂKİ (16. yy)

♦  1526 – 1600 yılları arasında yaşayan şair, 16. yüz­yılın en büyük şairlerindendir. Asıl adı Mahmud Abdulbaki’dir.

♦ İstanbul doğumlu olan şair, medrese öğrenimi gör­müş, İstanbul medreselerinde müderrislik (hocalık); Edirne, Mekke ve Medine’de kadılık yapmıştır.

♦ Bâkî, döneminde Kanuni ve Sokullu Mehmet Paşa’nın himayesini kazanmış ve ilgi görmüştür.

♦ 1566’da Kanuni’nin ölümü şairi çok üzmüş bunun üzerine şair ünlü “Kanuni Mersiyesi”ni yazmıştır. Kanuni Mersiyesi, edebiyatımızda mersiye türünün şaheserlerinden olup terkib-i bent biçiminde yazıl­mıştır.

♦ Dört padişah dönemini yaşayan şair, döneminde “Sultanu’ş-Şuara (Şairler Sultanı)” ünvanını almıştır.

♦ Din dışı konuları işleyen şair, tasavvuftan etkilenme­den gazel ve kasideler yazmıştır.

Bâkî, Fuzûlî gibi derin ve büyük ıstırapların şairi ol­mak yerine, hayatın zevk ve eğlencelerine yönelmiş bir şiir ustasıdır.

♦ Bâkî’nin şiirlerinde mahallî çizgiler, özellikle İstanbul’la ilgili tasvirler yer almaktadır.

♦ 15. yüzyılda başlayıp 16. yüzyılda devam eden Türkçe kelimelerle kafiye yapma gayretine Bâkî de katılmıştır.

Bâkî’nin dili yer yer ağırlaşmakla birlikte, şair sade bir İstanbul Türkçesini başarıyla kullanmıştır. (Mahallileşme akımının izleri görülmektedir.)

♦  Daha çok gazel şairi olarak bilinir.

♦  Şairin şiirleri şekil bakımından kusursuz, nazım tek­niği bakımından sağlamdır.

Bâkî’nin eserleri şunlardır:

Divan

Kanuni Mersiyesi: Kanuni’nin ölümü üzerine terkib-i bent biçiminde yazdığı ünlü bir mersiyedir.

Hadis-i Erbain Tercümesi: Kırk hadis tercümesidir.

Fezahü’l-Cihad: Arapça’dan tercüme bir eserdir.

Fezâil-i Mekke: Şairin Arapça’dan tercüme ettiği bir baş­ka mensur eserdir.

SEHÎ BEY (16. yy)

♦ Kanuni’nin şehzadeliği zamanında divan kâtipliği yapmıştır.

♦ Anadolu sahasındaki ilk tezkireyi yazmıştır. 1538 yılında yazdığı tezkireye, sekiz bölümden meyda­na geldiği için “sekiz cennet” anlamına Heşt Behişt adını vermiştir. Sehî Bey, Heşt Behişt adlı tezkiresin­de 14. ve 15. yüzyıllarda yaşamış 216 şairden söz etmiştir.

♦ Sehî Bey’in bir de “Divan”‘ vardır. Ancak divanı sa­nat bakımından değerli değildir.

♦ Sehî Bey’in eserleri:

Heşt Behişt: Anadolu sahasındaki ilk tezkire.

Divan

LATÎFÎ (16. yy)

♦ 16. yüzyılda ikinci şuara tezkiresini yazan Kastamonulu Latîfî’dir.

♦ İyi bir tahsil görmüş ve genç yaşta şiir söylemeye başlamıştır.

♦  Asıl ününü 1546’da yazdığı “Tezkiretü’ş-Şuara” adlı tezkire ile kazanmıştır.

♦ Latîfî Tezkiresi’nin ilk kısmında mutasavvıf şairlere, ikinci kısmında Osmanoğullarına mensup şairlere, üçüncü kısmında alfabe sırasıyla öbür şairlere yer verilmiştir.

♦ Tezkirenin başlıca kusuru, Kastamonulu şairlere fazla önem vermesi, birçok şairi Kastamonulu olarak göstermesi ve saray mensubu şairleri bazen aşırı övmesidir.

♦  Latîfî’nin eserleri şunlardır:

Tezkiretü’ş-Şuara (Latîfî Tezkiresi)

Divan

Risale-i Evsaf-ı İstanbul

Münâzara

BAĞDATLI RÛHÎ (16. yy)

♦ 16. yüzyılın değerli şairlerinden biri de Bağdatlı Rûhî’dir. Şairin asıl adı Osman’dır.

♦ Hiciv ağırlıklı olan 17 benttik ünlü “Terkib-i bent’iyle şöhret kazanmıştır. Terkib-i bent başarılı bir sosyal hiciv örneğidir.

♦ Bağdatlı Rûhî’nin “Terkib-i bent”ine birçok şair nazire yazmıştır. Bu nazireler arasında en tanınmış ve en başarılı olanı Tanzimat sanatçısı Ziya Paşa’nınkidir.

♦Tasavvuftan etkilenen sanatçının şiirlerinde tasav­vufî düşünce önemli bir yer tutar.

♦ Fuzûlî’nin etkisinde kalan şair, gazel ve kaside de yazmıştır.

♦ Bağdatlı Rûhî’nin eserleri:

Divan

TAŞLICALI YAHYA (16. yy)

♦Aslen asker olan Taşlıcalı Yahya, Yeniçeri Ocağında tahsil ve terbiye görmüş, kendini sanat alanında da geliştirmiş alim bir şairdir.

♦ Yazdığı şiirlerle Rüstem Paşa ve Kanuni’nin övgüsü­nü kazanmıştır.

♦ Hürrem Sultan’ın entrikalarıyla Şehzade Mustafa’nın öldürülmesi üzerine yazdığı “mersiye”si ünlüdür.

♦ Şairin eserlerinde mahallî renk ve çizgilere fazlaca yer verilmiştir.

♦ 16. yüzyılın Fuzûlî’den sonra en büyük mesnevi şa­iridir.

♦ Taşlıcalı Yahya, edebiyatımızdaki önemli hamse sahibi şairlerdendir. (Hamse, 5 mesneviden oluşan eser.) Hamsesini oluşturan mesneviler şunlardır: Gencine-i Râz, Kitab-i Usûl (Usulnâme), Gülşen-i Envâr, Yusuf u Züleyha, Şah u Geda.

♦ Şair, aynı zamanda divan sahibidir ve “Divan”ındaki şiirleriyle de tanınmıştır.

♦ Taşlıcalı Yahya’nın eserleri:

Divan

Hamse

ŞEYDİ ALİ REİS (16. yy)

♦  Bir denizcinin oğlu olan Şeydi Ali Reis, Tersane kâ­tipliğinde bulunduktan sonra donanma komutanı ol­muştur.

♦  16. yüzyılda seyahat (gezi yazısı) edebiyatının gü­zel örneklerinden biri olan “Mir’atü’l-Memâlik” adlı eseri yazmıştır.

♦ Türk edebiyatında 16. yüzyılda Şeydi Ali Reisin Mir’atü’l Memalik (Ülkelerden Manzaralar) adlı eseri gezi türünün ilk örneği kabul edilebilir. Şeydi Ali Reis (ölm. 1562) bu eserini Hint denizlerinde Portekiz donanması ile çarpışırken fil fırtınasına uğraması üzerine Hindistan’a gitmesi ve kara yolu ile İstanbul’a dönmesi dolayısıyla yazmıştır. Dört yıl süren ve muhtelif memleketlerde geçen seyahatinin hikayesi olan “Mir’atü’l Memalik” orijinal ve güzel bir eserdir.

♦ Şeydi Ali Reis’in “Muhit” adlı coğrafya kitabı da var­dır. Ayrıca astronomi ve matematikle ilgili kitaplar da yazmıştır.

♦ Şeydi Ali Reis, “Kâtibi” mahlasıyla şiirler de yaz­mıştır.

♦ Şeydi Ali Reis’in eserleri: Mlr’atü’l-Memâlik

NEFİ (17. yy)

♦ Erzurum’un Hasankale ilçesinde doğmuştur. Asıl adı Ömer’dir.

♦ Edirne’de kısa süre bulunduktan sonra İstanbul’a gelmiş ve 30 yıl kadar İstanbul’da yaşamıştır.

♦ I. Ahmet, I. Mustafa, II. Osman, IV. Murat olmak üzere dört padişah döneminde yaşamıştır. Bu pa­dişahlardan I. Ahmet ve IV. Murat’a sunduğu kaside sayısı daha fazladır. Özellikle İV. Murat’ın iltifatı ve teveccühünü kazanmıştır.

♦ Nefî hiciv ustasıdır. Ölümüne de bu hicvi neden olmuştur. Hicivlerini topladığı ünlü eseri “Sihâm-ı Kaza(Kaza Oklarındır.

♦ IV. Murat tarafından hiciv söylemesi yasaklanmış­tır. Ancak Nefî sözünü tutamamış ve Sadrazam Bayram Paşa’yı hicvettiği için 1635 yılında boğduru­larak cesedi denize atılmıştır.

Aşağıdaki beyit onun cezalandırılması üzerine söylenmiştir:

“Gökten nazire indi Sihâm-ı Kazâ’sına

Nefî diliyle uğradı Hakk’ın belâsına”

♦ Nefî övgü ve hiciv (yergi) şairidir. Övgülerinde de yergilerinde de aşırıya kaçmıştır, övgü deyince, şai­rin fahriyeciliği, yani kendi sanatını övmeye düşkün­lüğünü belirtmek gerekir.

♦ Nefî, bir gazel şairi olmaktan çok kaside şairidir. Gazelleri kasideleri kadar güçlü değildir, İstanbul Türkçesini pürüzsüz kullanabilen şairlerdendir.

♦ Nefî’nin eserleri şunlardır:

Türkçe Divan

Farsça Divan

Siham-ı Kazâ: Türk hiciv ve mizah edebiyatının önemli eserlerindendir. Sihâm-ı Kaza’da esprili manzumelerin yanı sıra küfür ve sövmelere yer veren manzumeler de vardır.

NÂBÎ (17. yy)

♦ 1642’de Urfa’da doğmuş, 1712’de İstanbul’da öl­müştür. Asıl adı Yusuf tur.

♦ Şair, Nâbî mahlasının nasıl oluştuğunu şu beyitte ifade etmektedir:

“Bende yok sabr-ı sükûn, sende vefadan zerre

İki yoktan ne çıkar fıkredelim birkerre”

♦”Nâ” ve “bî” kelimeleri Arapça ve Farsçada “yok” anlamına gelmektedir.

♦ Nâbî, döneminin geçerli bilgilerini, Farsça ve Arapça ile birlikte bu dillerin edebiyatlarını iyi bilen bir sanatçıdır.

♦ Alim yanı özellikle mensur eserlerinde kendini gös­terir.

♦ Divan şiirine yeni bir anlayış, yeni bir ifade tarzı ge­tirmiştir.

♦Şair, hikmet ve darb-ı mesel (atasözü) ağırlıklı şiire yönelmiştir. Bu yeni şiir anlayışı “hikemî tarz” veya “Nâbî tarzı” olarak da adlandırılmıştır. Nâbî, bir fikir adamıdır. Şiirle düşünceyi birleştirmiştir.

♦ Düşünce, bilgi ağırlıklı olan “hikemî şiir” Nâbî’ye göre didaktik amaçlıdır. Şair, şiirin işlevini, kişisel ve toplumsal aksaklıkları okuyucuya göstererek okuyu­cuyu uyarmak, doğru yola iletmek olarak görür. Bu amaçla da çağının bozuk düzenini şiirlerinde usta­lıkla yansıtır.

♦ Nâbî’nin şiir dili devrine göre oldukça sade, üslubu sağlam ve akıcı, tekniği kuvvetlidir. Rahat, kolay bir söyleyişi ve anlatışı vardır.

♦ Nâbî, Türkçeyi çok güzel kullanan ve sade dili savu­nan bir şairdir. Divan-ı gazel nüsha-i kâmus değil­dir.” diyecek kadar bilinçlidir.

Nâbî’nin eserleri şunlardır:

Türkçe Divan

Farsça Divan

Hayriyye: Şairin, oğlu Ebulhayr Mehmet için yazdığı bir nasihat kitabıdır, pendname türünde didaktik bir mesnevi­dir. Nâbî Hayriyye’de oğlunun şahsında döneminin genç­lerine de öğütler verir.

Hayrâbâd: Şairin âşıkane konulu bir mesnevisidir. Nâbî’nin, Ferüdüittin Attar’ın “İlahinâme” isimli eserindeki bir hikâyeyi anlattığı, dört bölümden oluşan, tercüme bir eseridir. Şeyh galip, bu eserin taklit olduğunu savunup bu eserden daha iyi bir eser vücuda getirebileceği iddiasıyla “Hüsn ü Aşk”ı yazmıştır.

Tuhfetü’l-Harameyn: Şairin Hicaz seyehatini anlattığı mensur bir eserdir.

Surnâme: IV. Mehmet’in şehzadelerinin sünnet düğünü için yazılmış bir mesnevidir.

Tercüme-i Hadis-i Erbain: Molla Cami’nin Kırk Hadis Tercümesinin Türkçe manzum çevirisidir.

Fetihnâme-i Kamaniçe: IV. Mehmet’in Lehistan seferi ile ilgili izlenimlerinin ve Kamaniçe Kalesinin alınışının anla­tıldığı eserdir.

Zeyl-i Siyer-i Vaysi: 17. yüzyıl sanatçılarından Veysî’nin Hz. Muhammed’in hayatını anlatan “Siyerine, Nâbî’nin eklemeler yapmasıyla oluşturduğu eseridir.

Münşeat: Nâbî’nin özel ve resmi mektuplarının içinde top­landığı mensur bir eserdir.

NÂİLÎ (17. yy)

♦ Nâilî-i Kadîm olarak da tanınır.

♦ Şiirlerinden iyi yetişmiş, kültürlü, olgun bir kişi oldu­ğu anlaşılmaktadır.

♦ Nâilî, tasavvufun etkisinde kalmış, Halvetiye tarikatı­na girmiştir.

♦ Nâilî, 17. yüzyılın gazel ustalarındandır.

♦ Nâilî, Neşâtî ile birlikte “Sebk-i Hindî” akımının Divan edebiyatındaki en başarılı temsilcisidir.

♦ Dili ağır ve süslüdür.

♦ Nâilî’nin eserleri:

Divan: Şairin bilinen tek eseridir.

NEŞÂTÎ (17. yy)

♦ Edirne’de doğmuş, Mevlevi tarikatına girmiş, Mevlevi Dergâhı şeyhi olmuştur.

♦ Nâilî, Fehim, Nâzım gibi şairlere hocalık yapmıştır.

♦ “Sebk-i Hindî” akımının bu yüzyılda yaşamış bir baş­ka temsilcisi de Neşâtî’dir.

♦ Neşâtî, bu yüzyılın gazel ustalarındandır. Kaside de yazmış olmakla birlikte, esas ününü gazelleriyle kazanmıştır.

♦ Kasidelerinde Nefî’nin etkisi görülür.

♦ Neşâtî, tasavvuf terbiyesi almış olmasına rağmen şiirlerinde mutasavvıf ruhu görülmez.

♦ Neşâtî’nin eserleri şunlardır:

Divan

Hilye-i Enbiyâ

Edirne Şehrengizi

Şerh-i Müşkilât-ı Urfî

KÂTİP ÇELEBİ (17. yy)

♦ Asıl adı Mustafa’dır. 1608 yılında İstanbul’da doğ­muş, 1657 yılında ölmüştür.

♦ İyi bir tahsil görmüş, yalnız dinî ilimleri ve doğu dil­lerini değil, Latinceyi ve matematik, astronomi gibi ilimleri de öğrenmiştir.

♦ Tarih, coğrafya, sosyoloji, bibliyografya, ahlâk vb. konularda yazdığı eserleriyle ünlüdür.

♦ Kâtip Çelebi’nin kimi eserlerinde Divan edebiyatının sade nesir, kimilerinde ise orta nesir özellikleri görülür.

♦  Kâtip Çelebi’nin eserleri şunlardır:

Keşfü’z-Zünun: Bibliyografik künye olan bu eserde on bin civarında yazar ve şair adı; on dört binin üstünde kitap ismi geçmektedir.

Cihannüma: Doğu ve batı kaynaklarından yararlanılarak hazırlanmış ve haritalarla zenginleştirilmiş bir dünya ve Osmanlı ülkeleri coğrafya kitabıdır.

Fezleke: 1591 – 1654 yılları arasındaki siyasî olayları içe­ren, yazarın dünya ve Türk tarihi üzerindeki araştırmaları­na yer verdiği eseridir.

Takvimü’t-Tevârih: 1648 yılına kadar yaşanmış olayların kronolojik açıklamasını içeren bir eserdir.

Tuhfetü’l-Kibâr fi Esfâri’l-Bihâr: Yazarın Türk denizcilik tarihinden söz ettiği eseridir.

Düstûrü’l-Amel: Yazar, içinde yaşadığı toplumsal hayatın özelliklerini, bozukluklarını, meselelerini anlatmıştır.

Mizânü’l-Hak: Yazarın din, ahlak sorunlarını ele aldığı eseridir.

EVLİYA ÇELEBİ (17. yy)

♦ 1611 – 1682 yılları arasında yaşamıştır.

♦ Yalnız 17. yüzyılın değil, bütün Türk edebiyatının en büyük seyahat (gezi yazısı) yazarıdır.

♦ Çocukluğundan beri seyahate düşkün olan Evliyâ Çelebi, 50 yıl Osmanlı imparatorluğumun hemen hemen her tarafını dolaşma imkanı bulmuştur.

♦ Bir gece rüyasında peygamberimiz Hz. Muhammedi gören ve çok heyecanlandığı için, “Şefaat Ya Resûlallah” yerine “Seyahat Ya Resûlallah” diyen Evliyâ Çelebi, bu olaydan sonra büyük seyahatlere girişmiştir.

♦ Seyahatlerinde gördüklerini, başından geçenleri bir hikâyeci kimliğiyle cazip ve hoş bir tarzda anlatmıştır.

♦ Gezdiği yerleri anlattığı Seyahatnâme adlı eseri, gezi yazısı türünün en önemli eseridir. Bu eser, tarihî ve coğrafî bilgiler vermesi ve özellikle de o devrin toplumsal hayatını yansıtması bakımından son derece önemlidir.

♦ Evliyâ Çelebi’nin eserleri:

Seyahatnâme: Türk edebiyatında gezi yazısı (seyahatnâme) türünde kaleme alınmış en büyük eserdir. 10 ciltlik bu eserde, Osmanlı imparatorluğu içerisindeki bütün memleketleri (Anadolu, Rumeli, Suriye, Hicaz, Mısır, Irak, Kırım, Balkanlar, Macaristan, Bosna-Hersek, Girit vs.) ayrıca Almanya, Avustralya, Lehistan, Felemenk, Rusya, Kafkasya ve İran’ı anlatmıştır. Seyahatname’nin 1. cildi her yönü ile sadece İstanbul’u anlatmıştır. Sade bir dille, çok tatlı ve ilgili, çekici bir ifade ve üslupla yazdığı Seyahatnâme’de büyük başarıya erişmiştir. Seyahatnâme, yazarın çok kudretli bir sanatkâr olduğunu göstermektedir. Eser, yal­nız seyahat ve hatırat türünün değil, hikâyeciliğin de çok güzel bir örneğidir.

NÂİMÂ (17. yy)

♦ Asıl adı Mustafa’dır. Osmanlı Tarihinde resmî ilk vak’anüvis olan Nâimâ, meşhur Türk tarihçisidir.

♦ Vak’anüvis, Osmanlı zamanında saltanatın, tarihî olayları kaydetmekle görevlendirdiği kişilere verilen isimdir.

♦ Ünlü “Nâimâ Tarihi” adlı eseri, hem tarih hem de edebiyat bakımından büyük değer taşımaktadır.

Bu eser 1591 – 1659 yılları arasındaki olayları tarih sırasıyla anlatan önemli bir eserdir. Bu eser, Divan edebiyatının orta nesir örneğidir.

♦  Nâimâ’nın eserleri şunlardır:

Nâimâ Tarihi

PEÇEVÎ (17. yy)

♦ Tarihçi Peçevî’nin asıl adı İbrahim’dir. Macaristan’da doğmuş, iyi bir eğitim almıştır.

♦ 17. yüzyıl tarih yazarlarındandır.

♦  “Peçevî Tarihi” adlı eseriyle ünlüdür. Bu eserde 1520 – 1648 yılları arasında geçen olayları yazmış­tır. Peçevî Tarihi 2 cilttir. Bu eser de Divan edebiya­tında orta nesir örneğidir.

♦  Peçevî’nin eserleri şunlardır:

Peçevî Tarihi

ŞEYHÜLİSLAM YAHYÂ (17. yy)

♦ İstanbul doğumlu olan şair, iyi bir öğrenim görmüş, medrese hocalığı yapmış ve şeyhülislamlığa kadar yükselmiştir.

♦ Gerek kişiliği gerekse şiirde gösterdiği ustalıkla baş­ta dönemin padişahı IV. Murat olmak üzere çevre­sinden büyük bir saygı görmüştür.

♦ Şeyhülislam Yahya, gazel şairidir, edebiyatımızdaki yerini gazelleriyle sağlamıştır.

♦ Bâkî ile Nedîm arasında bir köprü oluşturmuştur.

♦ Şiirlerindeki içtenliğin yanı sıra İstanbul Türkçesini de başarıyla kullanmıştır.

♦  Şeyhülislam Yahya’nın eserleri:

Divan

NEDİM (18. yy)

♦ Asıl adı Ahmet’tir, İstanbul’da doğmuş, 1730’da Patrona Halil İsyanı sırasında, devlet büyükleri gö­revden alınırken ve onlara yakın olanların tutuklanıp evleri yağmalanırken Nedim, öldürülme korkusuyla damdan dama atlarken ölmüştür.

♦  İyi bir öğrenim görmüş, devrin büyük hocalarından ders almış, Arapça ve Farsça öğrenmiştir.

♦  Çeşitli medreselerde müderrislik (hocalık) yapmış­tır.

♦ Nedîm’in sanatçı olarak en verimli dönemi, III. Ahmet’e ve Damat İbrahim Paşa’ya yakın olduğu, tarihte Lale Devri olarak bilinen 1718 – 1730 yılları arasıdır.

♦ Şairin şiirinde zevk, neşe ve coşkunluk vardır. O, üzüntü, acı ve kederi şiirine sokmamıştır.

♦ Nedîm, şiire yaşadığı devrin hayatını sokmuştur. Lale devrinin zevk ve eğlencelerini şiirinde dile getir­miştir.

♦ Kudretli tasvirleri, ince hayalleri ve güzel anlatışıyla “Sa’dabâd” eğlencelerini, “Kâğıthane ve Çerağan” âlemlerini şiirlerine aksettirmiştir.

♦ Nedîm’in İstanbul’u dile getiren ilk büyük şair olduğu söylenebilir. Ona İstanbul şairi de denebilir.

♦ Nedîm, Divan şiirine Türklerin kazandırdığı şarkı nazım şeklini bulmuş ve bu türün en ünlü şairi ol­muştur. Edebiyatımızda en çok şarkı yazan şairdir.

♦ Kasidelerinden çok gazel ve şarkılarında başarı göstermiştir.

♦ Tasavvufla ilgisi olmayan, tamamen din dışı konuları işlemiş, maddî ve beşerî aşkı İstanbul Türkçesi ile dile getirmiştir.

♦ Nedîm, halk zevkinin inceliklerine dikkat etmiş, halk deyimlerini ve söyleyişini kullanmış, böylece Bâkî ile başlayan ve Şeyhülislam Yahya ile devam eden İstanbul Türkçesinin şiir dili olması işini büyük ölçü­de gerçekleştirmiştir.

♦ Nedîm, mahallîleşme akımının önde gelen temsilci­sidir. 18. yüzyılda mahallî konular ve günlük yaşayış edebiyata daha çok girmiş, edebî ürünlerde mahallî­leşme (yerlileşme) görülmüştür. Böylece bu yüzyılın önemli bir özelliği edebiyatın halk zevkine yaklaş­masıdır. Yine bu yüzyılda “şarkı” nazım şeklinin rağ­bet görmesi, mahallîleşme, halka yaklaşma istek ve eğiliminin bir göstergesidir. Nitekim Nedîm’in hece vezni (ölçüsü) ile bir şiir (türkü) yazması da bu­nun örneğidir.

♦ Nedîm’in eserleri şunlardır:

Divan

ŞEYH GÂLİP (18. yy)

♦ Asıl adı Mehmet’tir. 1757’de İstanbul’da doğmuş, 1799’da yine İstanbul’da ölmüştür.

♦ Şeyh Gâlip, Mevlevî tarikatinin bir üyesi olmuş ve daha sonra, Galata Mevlevîhanesi’nde şeyhlik yap­mıştır.

♦  O, Mevlevîlik çevresinde yetiştiği için, adeta tasav­vuf düşüncesiyle yoğrulmuştur.

♦  Şeyh Gâlip, Divan şiirinin son büyük şairidir.

♦ Şair, ilhamını Mevlânâ’dan almış, Mesnevî’yi 11 kez okumuştur.

♦ Şiirlerinde aşk önemli bir yer tutar. Ama bu aşk ilâhî aşktır.

♦ Şeyh Gâlip, kendisine gelinceye kadar çok kullanılan mazmunlar yerine yenilerini kullanmayı denemiştir.

♦vEdebiyatımızda Sebk-i Hindî (Hint tarzı) akımının en güçlü temsilcilerindendir.

♦ Nazik, zarif bir şiir dili vardır. Yabancı kelimeler çok kullanılmış, uzun tamlamalar yapılmıştır, somut ve soyut kavramlar birleştirilmiştir.

♦ Ağır ve süslü dil yanında sade bir Türkçe ile söyle­diği şiirleri de vardır. Nedîm gibi sade dille ve hece ölçüsüyle şiir (türkü) de yazmıştır.

♦ Şeyh Gâlip’in eserleri şunlardır:

Divan

Hüsn ü Aşk: Şeyh Gâlip’e ün kazandıran en önemli eseri­dir. Mesnevi nazım şekliyle yazılan bu eser, 2001 beyitten oluşmaktadır. Şair bu eseri yirmi altı yaşındayken yazmış­tır. Şair bu mesnevisini, Nâbî’nin “Hayrâbâd” adlı mesne­visinin övülerek bu mesnevinin üstüne başka mesnevinin yazılamayacağı iddiasının doğru olmadığını ispat etmek için yazmıştır. “Hüsn ü Aşk” alegorik bir aşk mesnevisidir. “Hüsn”ün bir kızı, “Aşk”ın bir erkeği temsil ettiği eserde, her yer ve şahıs ismi bir şeyin sembolüdür.

Şerh-i Cezîre-i Mesnevî

Er-Risaletü’l-Behiyye fî Taritkatü’l-Mevleviyye

YİRMİSEKİZ ÇELEBİ MEHMET (18. yy)

♦ Gençliğinde Yeniçeri Ocağı’na girip yirmi sekizin­ci “orta (bölük)”ya mensup olduğu için “Yirmisekiz Çelebi” diye tanınmıştır.

♦ Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Osmanlının Paris’e gön­derdiği ilk elçidir. (1720)

♦ Yirmisekiz Çelebi Mehmet, burada gördüklerini dile getiren bir “Sefâretnâme” yazmıştır. Bu eser, sade dili, sevimli ve tatlı anlatışıyla da edebî bakımdan da değer taşımaktadır.

♦ Yirmisekiz Çelebi Mehmet’in, “Fâizî” mahlasıyla yazdığı şiirleri de bulunmaktadır.

♦ Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Paris’e beraber götür­düğü oğlu Said Mehmet ve İbrahim Müteferrika ile birlikte ilk matbaayı kurmuştur.

♦ Yirmisekiz Çelebi Mehmet’in eserleri şunlardır: Parla Sefâretnâmesi

ENDERUNLU VÂSIF (19. yy)

♦ İstanbullu olan Vâsıf, Enderun’da yetiştiği için “Enderunlu” lakabıyla tanınmıştır.

♦ 18. yüzyılda Nedîm’in başlattığı mahallîleşme akı­mının bu yüzyıldaki (19. yy) en önemli temsilcisidir.

♦ Şairin şiirlerinde Nedîm’in etkisi açıkça görülür. Edebiyatımızda daha çok şarkı şairi olarak bilinen Enderunlu Vâsıf, İstanbul’u şiirlerinde bütün güzelli­ğiyle işlemiştir.

♦ Şairin dili sade, üslubu samimi ve tabiîdir. Halk ko­nuşması ve deyimlerini, kadınlar arasındaki söyle­yişleri kullanmakla beraber, büyük sanatkâr olmadı­ğı için üstün değerde eserler verememiş, çok zaman bayağılığa düşmüştür.

♦ Daha çok Türk dili ve özellikle de folkloru açısından önemli bir şairdir.

♦ Enderunlu Vâsıf’ın eserleri şunlardır:

Divan

YENİŞEHİRLİ AVNÎ (19. yy)

♦ Balkanlardaki tarihî kentlerden biri olan Yenişehir’de doğduğu için Yenişehirli Avnî diye anılmıştır. Asıl adı Hüseyin’dir.

♦ İstanbul’a geldikten sonra, çeşitli bölümlerde memur olarak çalışmış, bir ara divan kâtibi olarak Bağdat’a gitmiştir.

♦ Şair, “Mevlevîlik”i benimsemiştir. Eserlerinde tasav­vufî konular ağırlıktadır.

♦ Yenişehirli Avnî, eski geleneğe bağlı kalmakla birlik­te, Divan şiirinin 19. yüzyılda yeni bir görünüm ka­zanması için, eskinin çağın gerekleri doğrultusunda değiştirilmesi gerektiğine inanmış ve bu nedenle de yeni bir söyleyiş arayışında olmuş bir şairdir.

♦ Tanzimat Dönemi şairlerinden Ziya Paşa ve Namık Kemal gibi şairlerin hayranlığını kazanmıştır.

♦ Yenişehirli Avnî’nin eserleri şunlardır:

Divan

Abnâme

Mesnevi Tercümesi: Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin ilk 3 cil­dinin Türkçeye mensur çevirisidir.

Mir’at-ı Cünûn: Tamanlanmamış bir mesnevidir.

Ateşgede: Şairin Şeyh Gâlip’in “Hüsn ü Aşk”ına nazire olarak yazdığı ancak tamamlayamadığı eseridir.

Nihân-ı Kazâ: Elde bulunmayan ancak varlığı bilinen bu eseri şair, “Sihâm-ı Kazâ”dan etkilenerek yazmıştır. Şairin bu eseri yaktığı da söylenmektedir.

KEÇECİZÂDE İZZET MOLLA (19. yy)

♦ İstanbul’da doğmuş, babasının ölümü üzerine akra­balarının yardımıyla öğrenimini tamamlamıştır.

♦ Çeşitli devlet görevlerinde bulunmuş, çeşitli dü­şünceleri ve yaptığı eleştirilerden dolayı Keşan ve Sivas’a sürgün edilmiştir.

♦ Şair, şiirlerine mahallî renk katmaya çalışmış, halk şiiri ve sanatçılarıyla ilgilenmiş, hece ölçüsünü kul­lanarak türküler yazmıştır. Böylece Divan şiirinin geleneksel yapısını sarsmıştır. Bu yönüyle şair, yeni edebiyatın ilk müjdecilerinden biri sayılabilir.

♦ Mizahî yönü güçlü olan bir şairdir. Zeki, nüktedan, sözünü esirgemeyen, mizaha ve latifeye düşkün, zevk ve eğlenceyi seven kişiliğiyle Divan şiirinin son şairlerindendir.

♦ Keçecizâde İzzet Molla’nın eserleri şunlardır:

Divan: Şiirlerini “Bahâr-ı Efkâr” ve “Hazân-ı Asar” adları altında iki ayrı divan halinde toplamıştır.

Mİhnet-KeşAn: Şairin Keşan’a sürgün olarak gönderilişini ve çektiği sıkıntıları dile getiren uzun bir mesnevidir.

Gülşen-i Aşk: Yaklaşık 300 beyitlik kısa bir mesnevidir. Şair, bu eserini Şeyh Gâlip’in “Hüsn ü Aşk” mesnevisinden etkilenerek yazmıştır.

Lâyihalar: Keçecizâde izzet Molla’nın devlet yönetimiyle ilgili düşüncelerinin yer aldığı, edebî eser niteliği taşıyan iki önemli layihası vardır.